2007 yılından itibaren İzmir tarihi kent merkezi ölçeğinde sürdürülen arkeolojik kazı çalışmaları, kentin tarih ve arkeolojisine dönük yeni bilgiler ortaya çıkmasını sağlamıştır. Smyrna Agorası Örenyeri, Basmane mevkinde Şifa parselleri ile Altınpark arkeolojik alanı ve Kadifekale’de sürdürülmekte olan kazı çalışmaları kentin çok katmanlılığı, inanç zenginliği, yaşam biçimi, kentsel anıtlar ve kent plancılığı konusunda dikkate değer ipuçları kazandırmıştır.

Günümüze ulaşan yazılı kaynaklar ve epigrafik belgelerde Smyrna sıklıkla güzelliği ile tanımlanmaktadır. Örneğin, İ.Ö. 6 yılı civarında Geographika adlı eserini kaleme alan Strabon’un (XIV.37) Smyrna’yı tanımlarken “şimdi o, bütün kentlerin en güzel olanıdır” tanımını kullanır.

Strabon dışında, İ.Ö. 100 civarında Sidonlu Antipatros “güzel İzmir”, İ.S. 50 civarında Tyanalı Apollonios “bu güzel yerleşim”, İ.S. 2. yüzyılda Plinius “Asia ilinin ışığı” şeklinde Smyrna’yı tanımladığı görülmektedir. Kentin kendi güzelliği gibi kadınlarının güzelliği de antik kaynaklarda yer bulmaktadır. Örneğin İ.S. 2. yüzyılda yaşayan Loukianos dialoglarında güzel bir kadına “İzmir’in güzelleri böyle oluyor” benzetmesini yapmaktadır. Bugün de kentin kendisi ve kadınları için kullanılan bu övgüler Smyrnalıların kendileri tarafından da çokça kullanılmıştır. Smyrnalılar kamuya açık alanlara diktikleri anıtlar üzerindeki yazıtlar ve sikkeler üzerinde “Asia ilinin güzellik ve büyüklükten yana birincisi”, “en şanlı olanı”, “İonia’nın süsü” gibi tanımlamalardan kaçınmamışlardır.

İ.S. 2. yüzyılda yaşamış ve kentin en canlı tanıklarından biri olan Aristeides (XV.374) kentin güzelliğini yansıtan yapılarının çokluğundan bahsederken bunlar içinde surları, tiyatroları, gymnasion ve hamamlarını, limanlarını, hipodromlarını, çeşmelerini, bol güneşli sokaklarını aktarır.

Smyrna agorasının konumu ve onun konumuna göre çevresinde bulunan arkeolojik izlerin durumu Smyrna’nın ilk kuruluş aşamasında, kentin hemen hemen merkezi yerinde agoranın tasarlandığını göstermektedir. Bir kısmı belirgin ancak büyük bölümü kesin arkeolojik izlere dayanmayan kent surlarının çevrelemiş olduğu yerleşim alanının topografyasının antik çağda Pagos olarak bilinen Kadifekale ile güneyde Değirmentepe’den denize kadar inen bazen sert bazen yumuşak bir eğimden ibaret olduğu anlaşılmaktadır. Ancak kentin tümüyle eğimli alanda inşa edilmediği, surla çevreli alan içinde Basmane-Çankaya-Pasaport ekseninde yerleşime uygun bir düzlük alanın olduğu anlaşılmaktadır. Bu dolgunun kuzeyinde, sur dışında kalan Cumhuriyet Meydanı-Montrö-Kahramanlar ekseninin körfeze yakın bölümü olasılıkla ticaret için kullanılan kentin ikinci limanı yer alıyordu. Bugünkü Pasaport-Montrö Meydanı eksenindeki Smyrna’nın ikinci limanı için uygun veya donatılmış bir kıyı şeridine sahip olduğu öngörülmektedir.

Osmanlı dönemi gravürlerinde dahi görülebilen bu liman girintisinin kentin kuruluş aşamasında dahi Yeşildere’nin kollarının getirdiği alüvyonlarla tehdit altında olduğunu varsaymak yanlış olmayacaktır. Alsancak düzleminin yüzyıllarca süren bir süreç içinde giderek oluştuğu örneğin Hilair’in 1792 tarihli gravüründen de görüleceği gibi anlamak mümkün olmaktadır. Nitekim Frontrier’in 1907 tarihli haritasında “Potamo” adı ile vermiş olduğu bir dere izi bu alanın Yeşildere ile ilişkili olarak dolmuş olduğuna işaret etmektedir.

Yukarıda kısaca betimlenen topografik alan Büyük İskender sonrasında Smyrna’nın yeni yerleşim yeri olarak seçildi. Bayraklı-Tepekule’deki ve onun çevresindeki daha küçük yerleşim noktalarındaki yerleşimciler Kadifekale ile deniz arasındaki büyük bölümü yamaç daha küçük bölümü düzlük olan ve bir yamaç yerleşimi olarak karşımıza çıkacak olan yeni kentte bir araya getirildiler. Strabon (XVI, 37) Smyrna’yı “kentin bir parçası tepededir ve surla çevrilidir, fakat büyük kısmı ovada limanın, Metroon’un ve Gymnasion’un yakınındadır.” şeklinde tanımlamaktadır. Strabon’un sözünü ettiği tepe Kadifekale’deki (Akropolis) içkale, limanın ise Kemeraltı yayı olduğu esas alındığında Metroon’u Çankaya düzlüğünde, Gymnasion’u ise Basmane mevkinde aramak mümkündür.

Yeni kentteki yapı stoğunun Strabon’un “ova” olarak tanımladığı Pasaport-Çankaya-Basmane eksenindeki düzlük alana dönük olduğunu kabul etmek mümkünse de mevcut arkeolojik izler göz ardı edilemeyecek miktardaki yapılaşmanın tiyatro ile stadium ekseninin aşağısından başlayarak Kadifekale’nin kuzey ve batı yönündeki yamaçları boyunca yer aldığını da işaret etmektedir. Strabon’un kentin “büyük kısmı ovada” tanımlaması onun Kadifekale’den baktığı varsayıldığında, gözün topografik eğrileri yoksayabilecek bir yanılsaması olarak algılanabilir. Bugün de bakıldığında agora ile başlayan kent alanının bir düzlük hissi verdiği görülmektedir. Antik Smyrna’da yapılaşmanın eğimi oldukça dik olan tiyatro-stadium ekseninin aşağısından başladığını, 19. yüzyıl ve 20. yüzyılın başına ait olan İzmir plan, fotoğraf ve gravürlerinde kalenin etrafında yapılaşma olmamasından da çıkarsamak mümkün olmaktadır. İçkale (Akropol) ile Tiyatro-Stadium ekseni arasında kalan boşluğu heyelan, yapılaşma güçlüğü ve güvenlik gibi nedenlerle açıklamak mümkündür. Anlaşılan o ki, tiyatro ve stadium güney yönlerden kentteki yapılaşmayı sınırlayan iki önemli anıt durumundaydı.

Pagos Tepesi üzerinde ve denize bakan yamaçlarda yeni kurulan kent için İ.Ö. 5. yüzyıldan başlayarak giderek yaygınlaşan, Aristoteles’in (Politeia, VII, 11) söylemiyle “çağdaş yöntem”e uygun bir kent planı tasarımı seçildi. Miletoslu Hippodamos’un ilkelerini ortaya koyduğu bu çağdaş yöntem Hippodamik Plan olarak da adlandırılan ızgara kent planıydı. Strabon (XIV, I, 37), İzmir’in kent planı için “Kentin caddelere ayrılışı özel bir şekilde düzenlenmiştir. Bunlar birbirlerine olabildiği kadar dik doğrular şeklindedir” tanımlamasıyla bu tür bir planlamanın olduğunu beklemek yanlış olmayacaktır.

Bugünkü veriler çerçevesinde Smyrna kent planını bir bütün olarak algılamanın pek mümkün olmadığı görülmekle birlikte kent merkezini oluşturan agoranın konumu ve agora ile çevresi üzerinde yüzyıllardır yerleşilmesi ile oluşan sokak dokuları antik kentin en azından merkezi için bir ızgara plan uygulamasından söz etmek mümkün görünmektedir. Smyrna’nın kuruluş aşaması ile birlikte ilk planlanan kamusal alanlardan birinin Smyrna Agorası olduğu sürdürülen kazı çalışmaları ile anlaşılmıştır. Avlu alanında yapılan sondaj kazılarında İ.Ö. 4. yüzyılın son çeyreğine ait, erken Hellenistik seramik örnekleri bulunmuştur.

Özellikle Agora’nın ve Tiyatro’nun kendisinin yönelimine ilişkin yapılan ölçümler doğruysa her iki kamu yapısının aynı yönelimde, yaklaşık kuzey-güney doğrultusunda yer almaları dikkat çekicidir. İ.Ö. 5. yüzyıldan başlayarak ızgara planlı kentlerin ortaya çıkması ile Miletos ve Priene örneklerinde olduğu gibi, çoklukla anıtsal yapıların dik hatlar gösteren cadde ve sokaklara açıldığı, özellikle agora ve kutsal alanların dörtgen alanlarının birbirine dik olan sokaklarla çevrelendiği veya sokakların agoraların içinden yine dik açılar yaparak geçtikleri izlenmektedir. Bu anlamda Smyrna Agorası’nın çevresinde agoranın dörtgen planına uygun kuzey güney doğrultusunda sokaklar ile tiyatronun önünde sahne binasına paralel uzanan doğu-batı doğrultusunda bir cadde aramak doğru olacaktır.